Uğur Mumcu ölümünün 29. yılında Keşan’da düzenlenen törenle anıldı
Ankara’da evinin önünde uğradığı bombalı suikast sonucu hayatını kaybeden Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu, ölümünün 29. yıl dönümünde Edirne’nin Keşan ilçesinde düzenlenen törenle anıldı.
Çarşı merkezindeki Uğur Mumcu Anıtı önünde gerçekleştirilen törene, bazı siyasi parti ve STK temsilcileri ile vatandaşlar katıldı. Emine Ceren Çayır Yılmaz sunumunda gerçekleştirilen program, Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın söylenmesi ile başladı.
“Cesur bir kez, korkak bin kez ölür”
Programda konuşan Avukat Nilüfer Erk Oğuz, “Tarih 24 Ocak 1993. Uğur Mumcu evinin önünde uğradığı bombalı suikast sonucu katledildi. Tarih 24 Ocak 2001. Ali Gaffar Okkan, ‘Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili çok önemli bilgiler vereceği gün’ pusuya düşürülerek şehit edildi. Unutmayalım ki, cesur bir kez, korkak bin kez ölür. Önemli olan insanın böyle bir toplumda mezar taşı gibi susmamasıdır! Korkmuyoruz! Susmuyoruz! Uğur Mumcu’dan Gaffar Okkan’a, Muammer Aksoy’dan Bahriye Üçok’a. Çetin Emeç’ten Abdi İpekçi’ye, Ahmet Taner Kışlalı’dan Necip Hablemitoğlu’na tüm adalet ve demokrasi şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz. Uğur Mumcu araştırmacı gazeteci kimliğinin yanı sıra; hukukçu kimliği ile de tanınmıştır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde ‘avukat’ olma amacıyla okumuştur. Hak arayan olmak, savın değil savunmanın yanında olmak amacıyla hukuk eğitimi almıştır. Ankara Üniversitesi idare hukuku kürsüsünde asistanlık da yapan Mumcu, gazetecilik ve mesleğini bir süre birlikte yürütmüştür. Mumcu bir sözünde, ‘Dün sabaha kadar araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun parçalayın! Her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır’ diyor. Mumcu’nun da dediği gibi yazdıklarının hiçbiri yalanlanamamıştır. “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” diyen Uğur Mumcu’nun yazdıkları iddiadan ibaret değil, kanıta dayalı ispatlanmış gerçeklerdir. Olaylara ilişkin tanıklara ulaşmış, bilgi ve belge toplamış yani delil toplamıştır. Dava dosyalarını fiilen avukatlık yapmış bir hukukçu olarak incelemiş; birçok gazetecinin yorumlayamadığı belge ve delilleri yorumlayarak fark yaratmıştır. Mehmet Ali Ağca davasına ilişkin yazdıkları onun dünya çapında tanınmasına sebep olmuştur” dedi.
“Gazeteciliğini hukuki metot ve disiplin içinde ifa etti”
Uğur Mumcu’nun gazeteciliğini hukuki metot ve disiplin içinde ifa ettiğini ifade eden Oğuz, “Yine kendi değimiyle, inanca dayalı değil ispata dayalı yazmıştır. Günümüzde Uğur Mumcu’ya atıf yapmak bir vakıanın ispati için yeterlidir. Hukukçu kimliği onun düşünce dünyasını, hak ve adalet kavramlarına bakışını derinden etkilemiştir. ‘Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı işlenmiş bir suçtur, Susanlar da bu insanlık suçlarına katılmış olur’ diyor bir sözünde Mumcu. Başka bir sözünde ‘Haklıdan yana değil, güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar. Güç merkezi değiştikçe dönerler fırıldak olurlar’ diyor. ‘Bir toplumda bir kısım insanlara hak diye dağıtılan yetki, diğerlerinden esirgenirse mülkün temeli olan adalet ancak küçük siyasi oyunların harcı olur’ diyen Uğur Mumcu için, hak ve adalet kavramlarının, O’nun düşünce dünyasının temeli olduğunu görüyoruz. Uğur Mumcu, neredeyse 30 yıl önce; siyaset-ticaret-tarikat yapılanmasını tespit ederek, devlet idaresinde, yargıda, orduda, emniyette tarikat-cemaat kadrolaşmasından bahsetmiş; ‘tarikatlara ve cemaatlere alınan genç çocuklar, 30 yil sonra general olacaklar ve Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar’ uyarısında bulunmuştu. 30 yıl sonra Uğur Mumcu’nun bu uyarısının ne denli haklı olduğunu en acı şekliyle tecrübe etmiş bulunuyoruz. ‘Bir gün mezarlarımızda güller açacak,ey halkım unutma bizi! Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak, ey halkım unutma bizi’ Unutmuyoruz, yaşatıyoruz” diye konuştu.
“Bugün hala gazeteciler ölmekte, baskı görmekte ve hapse atılmaktadır”
Gazeteci Bülent Saylam ise 24 Ocak 1993 yılında katledilen araştırmacı gazeteci yazar Uğur Mumcu’yu anmak üzere yine toplandıklarını dile getirerek, “Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te ‘Gözlem’ başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansında çalışmaktaydı. 1975 Mart’ında makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayınladı. Aynı yıl, Altan Öymen’le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hayalî mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yayınlandı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. ‘Gözlem’ başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977’de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosunda tam 700 kere sahneledi. 1978’de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı ‘Büyüklerimiz’ yayımlandı. 1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı. Türkiye’de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak’ı yayımladı. 1982’de Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan, ancak Kenan Evren’in imzalayanları ‘vatan hainliği’ ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar Dilekçesi’nin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan Sakıncasız adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca kitabını yayımladı. 1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı. 1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat – 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazan Mumcu, Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992’de Cumhuriyet’e döndü. Mumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde ‘Mossad ve Barzani’ isimli bir yazı yazdı. 8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki Ültimatom başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı. Kardeşi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu, cinayetten önce Uğur Mumcu’nun İsrail elçisiyle görüşme yaptığını basına gönderdiği açıklamada yazmıştı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan’ın bir müddet Millî İstihbarat Teşkilatı için çalıştığını araştırması iddia edilmektedir. Sevgili Uğur Mumcu, ruhun şad olsun. Değişen bir şey olmadı maalesef. Bugün hala gazeteciler öldürülmekte, baskı görmekte ve hapse atılmaktadır” ifadelerini kullandı.
Anma töreni, Keşan Türkü Dostları Derneği Başkanı Soner Velioğlu tarafından ‘Uğurlar olsun’ ile ‘Ankara’nın taşına bak’ adlı türkülerin seslendirilmesi ve Uğur Mumcu Anıtı’na karanfillerin bırakılmasıyla sona erdi.