Saros için birliktelik çağrısı cevap buldu: “Saros’u adalet kurtaracak

Keşan Kent Konseyi ve Saros Gönüllülerinin yaptığı çağrıya Edirne ve Tekirdağ’da bulunan Trakya Platformu bileşenlerinden destek geldi. Trakya Platformu Bileşenleri tarafından Saros Gönüllüleri’nin mücadelesine destek olmak amacıyla, bugün saat 12.15’te eş zamanlı olarak basın açıklaması düzenlendi.
Edirne, Lüleburgaz, Tekirdağ’da yapılan ortak basın açıklamalarında Sazlıdere ve Gökçetepe arasına yapılması planlanan FSRU Boru Hattı Projesinin Anayasa’ya ve yasalara aykırı olarak yapıldığını ve on yıl sonra Saros’un doğanın öldüğü, canlıların yok olduğu, insanların hastalandığı bir bölge olacağı belirtildi.
Yapılan açıklamalarda şu ifadelere yer verildi:

Edirne:
Dünyada kendi kendini yenileyen üç denizden birisi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca; ‘Saros Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ve ‘Saros Körfezi Kültür ve
Turizm Gelişim Bölgesi’ ilan edilmiş bölge.
Ganos fay hattının bulunduğu bölge.
Her yıl en az iki milyon insanın tatilini geçirdiği bir bölge.
Ve daha yüzlerce özelliği olan bu güzelim yöreye FSRU Limanı ve Kara Boru Hattı yapılmak isteniyor.
Yani 100 bin tonluk dev LNG kargo gemilerinin girebileceği ve patlama riski her zaman olan devasa tesis
yapılıyor.
Dört ayrı bilirkişi tarafından bilime hukuka, uluslararası sözleşmelere, Anayasa’ya, yasalara aykırı olarak
yapılıyor.
45 bin ıslak imzaya, 120 bin internetten toplanan imzaya rağmen yapılıyor.
Enez’den Gelibolu’ya tüm Körfezi olumsuz etkileyeceği bilinmesine rağmen yapılıyor.
Doğanın zenginliği yok ediliyor. Tarım arazilerine acele kamulaştırma ile el konuluyor. Deniz canlıları
katlediliyor. Ormanlar kesiliyor. Ve insanların yaşam alanları işgal ediliyor.
Gerekçe; üstün kamu yararı. Kamu yararı denen; Katar doğal gazını depolayıp Avrupa’ya pazarlamak.
BOTAŞ bizim vergilerimizle var olan resmi bir kurum. Bir resmi kurum diğer resmi kurumların
kararlarını dinlemeyerek, takmayarak inşaata başlamış durumda.
Bu hukuksuzluk devam ederse on yıl sonra Saros; Dilovası olacak, Aliağa olacak, doğanın öldüğü,
canlıların yok olduğu, insanların hastalandığı bir bölge olacak.
Çare; Saros Gönüllülerinin, bizlerin, duyarlı yurttaşların yıllardır devam ettiği mücadeleye destek olmak.
Çare; Trakya Belediyeler Birliği ve Marmara Belediyeler Birliği olmak üzere Belediye Başkanı, Belediye
Meclis üyeleri, İl Genel Meclisi üyeleri, oda, sendika, dernek, siyasi parti ve tüm sivil örgüt seçilmişleri
her yerde her koşulda bu gidişe dur diyelim.
Çare; Saros Gönüllüleri tarafından yapılan hukuk süreçlerinde daha önce iptal edilen ÇED raporları gibi;
hukuka, bilime ve insan haklarına aykırı inşaatın durdurulması ve Edirne İdare Mahkemesi’nin acilen
yürütmeyi durdurma ve ÇED iptal kararı vermesi.
Saros için çığlıkların birleşme bütünleşme zamanıdır. Saros için etkili ve yetkililerin vicdanlarını dinleme
zamanıdır. Saros için seslerin büyümesi zamanıdır.
Biz aşağıda adları yazılı kurumlar olarak Edirne’den Saros için bu çığlığa destek veriyoruz. Ve biliyoruz
ki burada adı geçsin veya geçmesin kentteki sivil örgütlerin büyük çoğunluğu da bu çığlığa katılıyor.
Saros ölüyor, öldürmeyelim.
Ses verelim, ses olalım çünkü Saros’u birlikteliğimiz kurtaracak.
Adaleti arayalım, adalete güvenelim, adalet talep edelim; Saros’u adalet kurtaracak…

Lüleburgaz:
Emperyalist – kapitalist sistem dünya üzerindeki sömürüsünü öyle bir düzeye çıkardı ki, milyonlarca yılda oluşan doğada ve insanlarda onarılmaz yaralar açıp tahribatlar yapıyor. Bunun sonucu iklim değişiklikleri ve şimdiye kadar tanık olduğumuz sel baskınları, sıcaklık değişiklikleri, fırtınalar, dolu ve diğer doğal afetlere tanıklık ediyoruz. Sermayenin doğadan para kazanma hırsı ile Trakya ve Marmara Bölgesinde kuralsız ve ölçüsüz fabrikalar, taş ocakları, Kanal ve liman yapımları tüm hızıyla yargı kararlarına rağmen devam ediyor. Yaşam alanlarına yapılan bu saldırılara itiraz eden halk, ya görmezden geliniyor ya da şiddet yoluyla susturulmaya çalışılıyor. Bölgemizde dünyadaki eşsiz denizlerden biri olan Saros Körfezine doğalgaz limanı yapılıyor. Katar ın doğalgazını Avrupa ya sevk eden bu liman yapım çalışmasının durdurulmasının ısrarla istiyoruz .
Saros Nasıl Bir Yer !!
- Dünyanın kendi kendini yenileyen üç körfezinden birisi.
- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca Saros Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmiş bölge.
- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca Saros Körfezi Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi.
- Ganos fay hattının bulunduğu bölge.
- Her yıl en az iki milyon insanın tatilini geçirdiği bir bölge.
Ve daha yüzlerce özelliği olan bu güzelim yöreye FSRU Limanı ve Kara Boru Hattı yapılmak isteniyor.
- Yani 100 bin tonluk dev LNG kargo gemilerinin girebileceği ve patlama riski her zaman olan devasa tesis yapılıyor.
- Dört ayrı bilirkişi tarafından bilime hukuka, uluslararası sözleşmelere, Anayasa’ya, yasalara aykırı olarak yapılıyor.
- 45 bin ıslak imzaya, 120 bin internetten toplanan imzaya rağmen yapılıyor.
- Enez’den Gelibolu’ya tüm Körfezi olumsuz etkileyeceği bilinmesine rağmen yapılıyor.
- Doğanın zenginliği yok ediliyor.
- Tarım arazilerine acele kamulaştırma ile el konuluyor.
- Deniz canlıları katlediliyor. Ormanlar kesiliyor. Ve insanların yaşam alanları işgal ediliyor.
Gerekçe; üstün kamu yararı. Kamu yararı denen; Katar doğal gazını depolayıp Avrupa’ya pazarlamak.
BOTAŞ bizim vergilerimizle var olan resmi bir kurum. Bir resmi kurum diğer resmi kurumların kararlarını dinlemeyerek, takmayarak inşaata başlamış durumda.
Bu hukuksuzluk devam ederse on yıl sonra Saros; Dilovası olacak, Aliağa olacak, doğanın öldüğü, canlıların yok olduğu, insanların hastalandığı bir bölge olacak.
- Çare; Saros Gönüllülerinin, bizlerin, duyarlı yurttaşların yıllardır devam ettiği mücadeleye destek olmak.
- Çare; Trakya Belediyeler Birliği ve Marmara Belediyeler Birliği olmak üzere Belediye Başkanı, Belediye Meclis üyeleri, İl Genel Meclisi üyeleri, oda, sendika, dernek, siyasi parti ve tüm sivil örgüt seçilmişleri her yerde her koşulda bu gidişe dur diyelim.
- Çare; Saros Gönüllüleri tarafından yapılan hukuk süreçlerinde daha önce iptal edilen ÇED raporları gibi; hukuka, bilime ve insan haklarına aykırı inşaatın durdurulması ve Edirne İdare Mahkemesi’nin acilen yürütmeyi durdurma ve ÇED iptal kararı vermesi.
Saros için çığlıkların birleşme bütünleşme zamanıdır. Saros için etkili ve yetkililerin vicdanlarını dinleme zamanıdır. Saros için seslerin büyümesi zamanıdır.
Saros için çığlığımızı yükseltiyoruz. Ve biliyoruz ki demokratik kamu oyu, doğa severler çığlığımıza destek vereceklerdir.
Saros Körfezi’nde yaşayan tüm canlılara, havamıza, suyumuza, denizimize, ormanımıza sonuna kadar sahip çıkacağız. Çünkü yaşadığımız ülkeyi sevmek ve önceki kuşaklardan aldığımız emaneti bizden sonraki kuşaklara devretme sorumluluğu bunu gerektirir.
Saros ölüyor, öldürmeyelim. Saros’u birlikteliğimiz kurtaracak. Saros’u adalet kurtaracak…

Tekirdağ
Saros Körfezi hepimizin bildiği gibi bir doğa harikasıdır. Bu doğa harikasının korunması, tahrip edilmemesi için çok sayıda çevre, emek ve sağlık örgütleri, sivil toplum kuruluşları vb. yapılar yıllardır mücadele vermektedir. Buna karşın bizlerin yıkım projeleri olarak adlandırdığımız likit doğalgaz limanı ve boru hattı hafriyat ve inşaat çalışmaları Keşan Kent Konseyi rehberliğinde Saros Gönüllülerinin sürdürdüğü tüm mücadele ve açılan davalara rağmen devam etmektedir. Süreçte, Saros Gönüllüleri tarafından binlerce kişiyi temsilen üç ayrı iptal davası açılmış, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na 45 bin ıslak imzalı itiraz dilekçesi, sunulmuş, ayrıca change.org’dan 120 bin imza toplanmıştır. İlk hazırlanan ÇED raporu için Kasım 2019’da yapılan keşifte, on bilirkişin tümünün lehimize verdiği karara istinaden Edirne İdare Mahkemesi Çevresel Etki Değerlendirmesi raporunu iptal etmiştir. BOTAŞ’ın itirazı ile Çevresel Etki Değerlendirme iptal kararı Danıştay tarafından bilirkişi sayısının -on- çift sayı olması nedeniyle usulden bozulmuş; bu sürece paralel, pandemi koşullarında 2009-7 sayılı genelgeye dayanarak aslında iptal edilmiş olan ne yazık ki 2. Çevre Etki Değerlendirme Raporu’na olumlu karar verilmiştir. Saros Gönüllüleri bu rapor için de yürütmeyi durdurma ve iptal davası açmıştır.
2.ÇED iptal davası ve 1. ÇED usulden bozma kararına itiraz için 2020 Kasım ayında yapılan tekrar keşif sonucunda gelen İkinci Bilirkişi Raporları da lehimize gelmiştir.
Ardından, hukuksal süreç tamamlanmadan ve arazi sahiplerine bilgi verilmeden ata topraklarına Acele Kamulaştırma ve el koyma yoluyla girilerek inşaata başlanması nedeniyle Edirne İdare Mahkemesi’ne yapılan Yürütmeyi Durdurma başvurumuza, bilirkişi raporlarının lehimize çıkmasına ve tüm ara karar sürelerinin tamamlanmış olmasına rağmen henüz cevap verilmemiştir. Tam bir karmaşa yaşanmaktadır.
BOTAŞ A.Ş. tarafından yapılan proje Katar’dan gelen doğalgazın Avrupa’ya sevkiyatı amacıyla sadece dış ticaret için yapılmaktadır, özetle bölgeye söylendiği gibi bir katkısı yoktur. Aksine çevreye, ekosisteme, bu bölgede yaşayan tüm canlılara ve insanlara doğrudan ve dolaylı olarak zararı vardır.

Örneğin,
1. Proje alanı ve boru hattı boyunca tarım alanları zarar görmüştür,
2. Anayasa’nın 169. Maddesi ile koruma altına alınan yanmış orman arazileri kullanıma açılmıştır,
3. Bunların yanında on bine yakın ağaç kesilerek orman ve orman varlıklarına zarar verilmektedir,
4. Çok zengin ve Biyo-çeşitliliği yüksek, Akdeniz ekosisteminin nadide köşelerinden birini oluşturan, biyolojik laboratuvar niteliğindeki onlarla Uluslararası Anlaşmalar ile korunan nadide canlı türünü barındıran Saros Körfezi’nin binlerce tonluk dev LNG kargo gemilerinin girmesiyle 10-20 yıl sonra İzmit Körfezi gibi olacağı bilim insanları tarafından ifade edilmektedir.
5. Bu durum, kirlenmenin baskısı ile iklim değişikliğine bağlı görülen çevresel zararların olumsuz etkisini de arttırarak biyo-çeşitlilik, verimli tarım arazileri, sağlıklı ve güvenli içme suyu rezervleri azalacak, kuraklık, kıtlık ve kirlilik hem çevre, hem hayvan hem de insan sağlığını geri dönüşü olmayacak şekilde etkileyecektir.
6. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca Saros Özel Çevre Koruma Bölgesi ve Saros Körfezi Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi ilan edilmişken aynı Bakanlığın tarafından telafisi mümkün olmayan bu projeye yeşil ışık yakması, bölgede inşaat alanı akla ve bilime uygun değildir.
7. Proje alanının ciddi anlamda etkileyecek yakınlıkta bulunan Ganos fay hattının olası bir depremde bölgeye vereceği tahribatı öngörerek, bölgede oluşması muhtemel bir felaketi öngörmeyen projelerin uygulamaya çalışılması, bu anlamda bilim ve doğa ile inatlaşma bizi ve Saros körfezini nereye götürecektir?
8. Sağlık bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlanmaktadır ve bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Çevresi hasta olanın sağlıklı olması mümkün mü? Değildir.
Ve Sağlık en temel insanlık hakkıdır diyoruz. Sağlıklı olabilmek için sağlıklı bir çevreye ihtiyacımız var. Çevremiz sağlıklı mı? Soruyorum sağlıklı mı?
Bizler Trakya Platformu’nun Tekirdağ İl Grubu olarak Saros Gönüllüleri ile birlikte öncelikle sağlık bir çevrede yaşamak ve gelecek nesillerin yaşam hakkını korumak istiyoruz. Buna ek olarak sağlığın bir bütün olarak değerlendirerek bölgenin en önemli turizm potansiyeline sahip Saros Körfez’in tüm doğal güzelliğiyle, canlıları ve bitki örtüsünü koruyarak gelecek nesillere taşıyabilmeyi arzu ediyoruz.
Trakya’da, Saros’da, Marmara’da Türkiye’nin her yerinde sağlıklı çevrede yaşam hakkımız elimizden alınıyor. Oysa bu hak biz Anayasamızın 56. Maddesinde verilmiş, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı devletin ödevidir. Saros Körfezi’nde hukuka, bilime ve insan haklarına aykırı olduğunu düşündüğümüz ve kanıtlarıyla defalarca dile getirdiğimiz Projenin durdurulması için Edirne İdare Mahkemesi’nden acilen yürütmeyi durdurma ve ÇED iptal kararı beklemekteyiz.
Marmara Denizi etrafında 25-27 milyon insanın yaşadığı çok büyük bir havza olup, ülke nüfusunun hemen hemen %30’u burada yaşamaktadır. Bu nüfusun atıklarının çok büyük bir bölümü arıtılmaksızın Marmara Denizi’ne verilmektedir.
Aynı şekilde sanayi atıkları da arıtılmaksızın alıcı ortamlara basılmaktadır. Özellikle Trakya’da sanayinin kirlettiği Ergene Nehrinin kirliliğini yıllardır yaşıyoruz. Ergene Nehrini kurtaralım diyerek “Derin Deşarj” ile tüm fabrika atıklarının arıtılmadan Marmara Denizi’ne verilmesi projesi büyük bir felaket olup bu denizimizin tam anlamı ile bir fosseptik çukuruna dönüşmesine sebep olacaktır.
Son günlerde Marmara Denizi genelinde yaşanan “deniz salyası” olgusu bize bilimle ve doğayla inatlaşılarak gerçekleştirilen projelerin neye mal olduğunu açıkça göstermektedir. Kamuoyunda Derin Deniz Deşarjı olarak anılan gerçekte Marmara Denizi’nin alt akıntısının atıkların bertarafı için taşıyıcı bant (konveyör) olarak kullanılması olgusu sonucu kaybedilen bir deniz ile yüzleşirken, aynı hataları yapmaktaki ısrar çok düşündürücüdür!
Marmara Denizinin sorunlarının önde gelen bir diğer etken de kıyıların hoyratça kullanılmasıdır. Kıyılar herkesin kullanımına açıktır, özel mülkiyete konu olamaz. Bu benzeri yasal düzenlemelerin hukuk sistemimizde çok öncesinden beri var olması kıyılarımızı korumaya yetmemiştir. Bundan en fazla zarar gören; Marmara Denizi ve Marmara kıyılarıdır. Kıyılarda hızla çoğalan sanayi alanları ve kontrolsüz göç, nüfus artışı, sağlıksız düzensiz kentleşme kıyı kuşağının ekolojik dengesini yitirmesine yardımcı olmuştur.
Özellikle Tekirdağ Sahilinde plansız bir şekilde faaliyet gösteren limanlar da kıyılarımızın niteliklerini kaybetmesini hızlandırmakta, şehrin panoramasını ve yurttaşların denizden yararlanma haklarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Danıştay İdari ve Dava Daireleri Genel kurulunun 16.10.2003 tarih ve 2000/1047 ve 2003/707 Esaslı Marmara Denizi ve Tekirdağ Sahilini ilgilendiren kararlarında; “kıyılarda liman tesis amacıyla 1/1000 ölçekli dolgu uygulama imar planları yapılabilmesi için kıyı kanununda belirtildiği üzere kamu yararının açıkça ortaya konması, ekolojik özelliklerin dikkate alınmasının yanı sıra insan, toplum, çevre ilişkilerinde kişi ve aile mutluluğu ile toplum yaşantısını yakından etkileyen fiziksel çevrenin sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasını, yatırımların yer seçimi ve gelişme eğilimlerinin yönlendirilmesini ve toprağın korunmasını, sahillerin kullanma dengesinin en rasyonel biçimde belirlenmesi gerekliliğine ilişkin imar planlarının hazırlanmasında genel ilkelere uyma zorunluluğunun da bulunduğu açıktır.” Gerekçesi ile çevre korumacılığı öne çıkaran anlayışı vurgulamıştır.
Ayrıca, 1982 Anayasasının 56. Maddesinde bulunan “çevre hakkı” anlayışının giderek geliştiği ve çevre koruma bilincinin yaygınlaştığı ve bu doğrultuda önemli yasal düzenlemelerin yapıldığı, uluslararası sözleşmelere (1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi) taraf olunduğu bir süreçte bu tip olumsuz yıkım projelerine onay verilmesine anlam vermek olanaklı değildir.
Böyle bir sonucun oluşmasında temel etken önce ekonomik kalkınma sonra çevre koruma anlayışının genel kabul görmesidir. Burada başta belirttiğimiz sağlıklı yaşam için sağlıklı bir çevrenin olması ön koşulu göz ardı edilmiştir. Enerjiden kentleşmeye, tarımdan ulaşıma hiçbir alanda politikalar belirlenirken bunların çevreye uyumlu olması öncelikli ilke olarak düşünülmemiştir.
Marmara Denizi kıyılarındaki yanlış sanayileşme ve kentleşmenin bu yanlış politikanın sonucu olduğu, bu gün itibarı ile yaşananlar bağlamında, açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Bu projelerin görünmeyen maliyetleri, sözde kazançlarından daha fazladır. Deniz kirliliği, su kirliliği, hava kirliliği, toprak kirliliği ve bunlarla bağlantılı kronik hastalıklar, metabolik hastalıklar ve kanserler… Kimse bu görünmeyen maliyetten söz etmemektedir.
“Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” en temel insan hakkı olan yaşam hakkının, insan olmanın uzantısıdır. Bu niteliği ile çevre hakkı sağlıklı ve dengeli bir biçimde yaşam hakkını tehdit eden her türlü çevre sorunun kaynağına karşı “direnme hakkını ve talep hakkını” da doğal olarak içerir.
Saros Körfezi ve Marmara Denizi’nde yaşayan tüm canlılara, havamıza, suyumuza, denizimize, ormanımıza son nefesimize dek kadar sahip çıkacağız. Çünkü temiz hava solumak, sağlıklı yaşlanmak, gelecek nesillere sağlıklı bir Dünya bırakmak istiyoruz. Yaşadığımız ülkeyi seviyoruz ve önceki kuşaklardan aldığımız emaneti bizden sonraki kuşaklara devretme sorumluluğumuzu aklımızdan çıkarmıyoruz.
Yetkililerden temel isteğimiz: Lütfen Anayasanın 56. Maddesi ile Çevre Yasası’nın 15. inci ve 30. uncu maddelerini acilen uygulayın… Yıkım Projelerinin tarafı değil, sağlığın tarafını seçin. Yarın çok geç, bugün, şimdi…