
Keşan FM’de, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir sağlık sorunu olan organ bağışı konusunun ele alındığı “Bir Nefes Sıhhat” programının konuğu, Keşan Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Osman Akdoğan’dı.
Keşan İlçe Sağlık Müdürlüğünde görevli Hemşire Mine Akgül’ün hazırlayıp sunduğu programda, Opr. Dr. Akdoğan, organ bağışının önemine değinerek, bu konuda yürütülen çalışmaları ve bağış sürecini anlattı.
3 – 9 Kasım haftasının Organ Bağışı Haftası olarak kutlandığı hatırlatılan programda, halkın organ bağışına destek için yüreklendirilmesi gerektiğine vurgu yapılırken, merak edilen pek çok soru da cevap buldu.

Organ bağışı ve orkan nakli nedir?
“Organ nakli, medikal tedavi yöntemlerine rağmen fonksiyonlarını yerine getiremeyen bir organın bertaraf edilerek aynı organın transplantasyon yöntemi ile donerden alıcıya nakledilmesine denilmektedir.
Organ bağışı da; 18 yaşını doldurmuş bireylerin bilinçli bir şekilde ve özgür iradesiyle organlarının bir veya bir kaçını başka hastaların tedavisinde kullanılması adına bağışlanmasına denilmektedir.
Bağışta bulunacak kişinin akli dengesinin yerinde olması gerekir.
18 yaşını aşmış her birey organ bağışı yapmak amacıyla müracaatta bulunabilir. Tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak bağış yapılmaktadır.”
Organlar nasıl bağışlanır?
“Organ bağışından kastımız; kadavra üzerinden, ölü üzerinden, yani öldükten sonra organ bağışlama üzerinden konuşuyoruz. Bunun için çok kısa bir süre ayırmanız yeterli. Kişi özgür iradesiyle karar verdikten sonra devlet hastanesine, üniversite hastanelerine, özel hastanelere veya semt polikliniklerine giderek organ nakil koordinatörlüklerine başvuruda bulunabilir.
Başvurduğunda, 2 tanık huzurunda bir organ bağış formunu doldurması gerekiyor. Bu formda bağışlayacağı organ ve dokuların listesi yer alıyor. Kişi bunların bazılarını ya da hepsini kendi isteği dahilinde seçebilir.
Birey hayattayken bağış yapmak istediğini beyan ettiği için kendisine bunu belirten bir organ bağış kartı veriliyor. Bu veriler aynı zamanda sağlık Bakanlığının sistemine kaydedilip korunuyor. Kişinin ölümünün ardından beyanı bulunuyorsa gerekli protokoller başlatılıyor.
Tabi kişi istese de ve organ bağış kartına sahip olsa bile ölüm durumunda aileden bağış için onay almak gerekiyor. Bu yüzden organ bağışı yapan kişilerin bu konuyu, bu vasiyetini de aileleriyle paylaşması önem arz ediyor.”
Opr. Dr. Akdoğan, 18 yaşın altındaki kişilerden de, beyin ölümü gerçekleşmesi durumunda, ailesinin izniyle yine organ bağışı yapılabildiğini kaydetti.
Aynı zamanda kişinin yaşının ileri olması, kronik bir hastalığının bulunması veya sigara, alkol gibi alışkanlıklarının olmasının da organ bağışı için engel teşkil etmediğini dile getiren Opr. Dr. Akdoğan, “Organlar tıbbi tetkiklerden geçirildikten sonra alınıyor. Onun için bu gibi durumlar bağışa engel değil.” dedi.
Kişi bağışta bulunduktan sonra vazgeçerse nasıl bir yol izleniyor?
“Organ bağışında bulunanlar bu konuda tereddüt yaşamasın. Kişiler bağışta bulunduktan sonra Sağlık Bakanlığının Türkiye Organ Bağışı Bilgi Sistemi’ne kaydoluyor. Fikrini değiştirenlerin, bağışçı olmaktan vazgeçenlerin bu kaydı sildirmesi yeterli. Bunu silinmesi için de organ bağışı yapılan kuruma tekrar başvurabilir veya organ bağışı alan herhangi bir kuruluşa bu yöndeki talep iletilerek iptali sağlanabilir.
Her ölümden sonra organ alınabilir mi?
“Her ölümden sonra tabi ki organ alınamaz. Sadece yoğun bakımlarda, çoğunlukla trafik kazası gibi ağır kafa travmalarında beyin kanaması geçiren hastalarda, solunum cihazına bağlı yatan beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden yapılabiliyor. Yani beyin ölümü şartı var. Kişi hastanenin herhangi bir kliniğinde ölmüş olsa bile solunum cihazına bağlı değilse ve beyin ölümü olmamışsa bu kişilerden organ nakli yapılamaz.
Ancak beyin ölümü gerçekleştiyse de bazı protokoller var.
Türkiye’nin neresinde olursa olsun, kişinin organ bağışı kartı olsun ya da olmasın, mutlaka organ nakli koordinatörleri tarafından yakınlarına bilgi verilip, fikirleri alınır. Yaklaşımları olumlu ise ailenin yazılı onayı alınarak bu kişilerden organ nakli yapılabilir.
Bu durumdaki kişinin ailesinden onay alma, kanuni bir zorunluluk değil ancak toplumun hassasiyetleri ve etik değerler göz önünde bulundurulduğu için bunu da rutin olarak yapmaktayız.”
Beyin ölümü nasıl gelişiyor?
“Beyin ölümüyle bitkisel hayat, koma karıştırılabiliyor. Bunlar farklı tıbbi kavramlar. Beyin ölümünde, kişi beyin fonksiyonlarını geri dönüşümsüz olarak kaybetmiştir. Hasta sadece solunum cihazına bağlıdır. Kendi solunum yapamaz. Bu durum komadan ve bitkisel hayattan farklı. Yapılan tüm tıbbi tedavi ve makine desteğine rağmen beyin ölümü gerçekleşen kişilerin kısa süre içinde tüm organları işlevini yitirir. Bu kişiler artık tıbben ölüdürler, bir daha hayata dönmeleri mümkün değildir. Ancak beyin ölümü gelişmiş kişilerden bu organ naklini yapabiliyoruz. Beyin ölümü olup olmadığına da yine ilgili bir kanunumuz var ve onun 11. Maddesine dayanarak biri Nörolog veya Beyin Cerrahi Uzmanı biri de Anestezi Uzmanı olmak şartıyla 2 hekim tarafından ve kanıta dayalı tıp kurallarına uygun olarak oy birliğiyle beyin ölümü tanısı koyulur. Yani tüm süreç hassasiyet ve ciddiyetle ele alınarak yürütülür. Ama bitkisel hayat dediğimiz veya koma dediğimiz durum biraz daha farklı. Bitkisel hayatta hastanın solunumu devam eder. Bu kişiler aylarca yıllarca yaşayabilir. Destekle bazı durumlarda iyileşme şansları da vardır. Hatta televizyonda, gazetelerde görürüz, ‘3 yıl sonra hayata döndü’ diye, bu vakalar tamamen bitkisel hayattır. Beyin ölümü değil. Derin koma da aynı şekilde, tıp bu insanları ölü olarak kabul etmez. Organ nakli onlardan yapılmaz. Bitkisel hayattaki kişilerde az da olsa bir yaşam belirtisi vardır. Onun için biz kadavradan bağış, ölüden bağış olayında beyin ölümüne bakıyoruz.”

Hangi dokular, organlar nakil yapılabiliyor?
“Canlıdan canlıya nakil yapabiliyoruz. Bir de kadavradan yani beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden yapabiliyoruz. Canlıdan canlıya böbrek ya da karaciğerin bir kısmı verilebilir. Akciğer naklinde de yine canlıdan canlıya nakletmek mümkün. Ama şu an Türkiye’de çok fazla yapılmıyor. Bağışların yetersiz oluşu, organ nakli bekleyen insanların çokluğu nedeniyle son çare olarak da canlıdan canlıya nakil zorunlu olabilmekte. Ama kalp gibi, kornea gibi, akciğer gibi hayati organlarda maalesef canlıdan canlıya nakil şansı yok. Kadavradan gerekiyor.
Peki ‘Kadavradan hangi organları alabiliyoruz?’ derseniz; kalp alınabiliyor, karaciğer, böbrek, pankreas, ince bağırsak, bazen kalp kapakları, tendon, kemik, kol. bacak gibi birçok organınız başka birine hayat olabiliyor.”
Organ naklinde prosedür nasıl işliyor, bir sıralama var mı varsa bunun kriterleri neler?
“Öncelikle doku ve kan grubuna bakılıyor. Acil bekleyen hastaların nakilleri yapılıyor. Her hasta için organ nakli kriterleri var. Bu kriterler yine bilim kurulları tarafından belirleniyor. En önemli öncelik tıbbi aciliyet, doku ve kan grubu uyumu. Onun haricinde dindir, dil, ırk, cinsiyet, sosyokültürel seviye vesaire bunların ayrımı kesinlikle gözetilmiyor. Ulusal koordinasyon sistemi tarafından dağıtımı sağlanıyor.
Özellikle karaciğer ve kalp hastaları için ülkedeki tüm bekleyen acil hastalar taranıyor. En uygun alıcı nakil yapılıyor ama böbrek alıcılarında diyaliz gibi bir seçenek olduğu için onlar da bir sıraya göre belirleniyor. Yapılan tüm işlemlerde resmi olarak kayıt altına alınıp belgeleniyor. Herkesin içi bu konuda çok rahat olsun”
Organ bağışında dünya geneline bakıldığında ülkemiz ne durumda?
“Organ bağışı hem ülkemizde hem dünyada oldukça büyük bir sorun. Ülkemizde ölümden sonra organ bağışı kavramı çok yaygın değil. Bu yüzden kadavra bağış nakil sayıları oldukça az seyretmekte ve bağışın büyük bir bölümünü canlıdan canlıya nakiller oluşturmakta.
Dünya ile kıyaslama yaparsak organ nakli konusunda gelişmiş olan ülkelerle aramızda 15 – 20 kat kadar fark var. Örneğin İspanya’da oranlar milyon nüfus başına 35 – 40 arasında iken ya da Avrupa ülkelerinde, Amerika’da oranlar milyon başına 25’lerdeyken Türkiye’de bu oran milyonda 3- 4’lerde. Yani 10 kat, 15 kat gerideyiz.
Bağışta durum böyle iken, ülke olarak dünyada nakil başarısı açısından ikinci sıradayız. Nakilden sonra bir sıkıntı gelişmemesi, cerrahi olarak ve takibinde bir sıkıntı gelişmemesi açısından ikinci sıradayız. Bu da Türkiye’nin sağlık sisteminin iyiliğini açıkça gösteriyor. Kesinlikle hastanelerimize yapılan işlemlerde başarı oranının yüksek olduğunu gördük ama ihtiyaç oranının da yüksek olduğunu gördük.”
3 – 9 Kasım Organ Bağışı Haftası nedeniyle Edirne İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada da; ülke ekonomisi ve işgücünde ağır kayıplara yol açan organ yetmezliklerinin önemli bir sağlık sorunu olarak gündemdeki yerini koruduğu ve organ nakli bekleyen hasta sayısının her geçen gün arttığı kaydedildi.
Türkiye’nin organ nakli faaliyetleri için yeterli donanıma, deneyimli nakil ekiplerine ve nakil merkezlerine sahip olduğu vurgulanan açıklamada; “En önemli sorunumuz ise kadavra bağış oranlarındaki yetersizliktir. 2022 verilerine göre, bu güne kadar canlıdan yapılan nakil sayısı tüm nakillerin %80’i iken kadavra nakiller sadece %20’dir.” denildi.’
Bedensel bütünlük bozulur mu?
“Bağışta bulunmak isteyenler ya da bağışta bulunanların yakınları bedensel bütünlüğün bozulacağı endişesini taşıyabiliyor. Tedirgin oluyorlar. Biz bu ameliyatlarda çok hassas davranıyoruz. Daha estetik kaygılarla yapıyoruz. Kişinin vücut bütünlüğüne fazlasıyla saygı gösteriliyor. Ölen kişinin yakınları tüm açıklığı ile bilgilendirildiklerinde bu görüşleri zaten değişiyor.”
Organ bağışında dini kaygılar
“Bağışta bulunmak isteyen bazı kişilerde dini bilgi yetersizliği veya önyargılardan kaynaklı çekinceler olabiliyor. Bazen ‘Organ bağışında bulunmak ister misiniz?’ diye sorduğumuz ailelerin, konuyu önce bir din adamına danışmak istediklerini görüyoruz. İslam dininde konuya açıklık getiren ayet ve hadisler var. ‘Kim bir kimseye hayat verirse o sanki bütün insanlara hayat vermişcesine sevap kazanır’ deniyor.
Diyanetin paylaşımlarında da bunu görüyoruz ve caiz olduğunu söylüyor. Yine aynı şekilde diğer dinlerde de, Hıristiyanlıkta mesela, transplantasyonun başladığı ilk yıllarda katolik kiliseler birinden organ çıkarılıp başka birine takılmasına onay vermemişler, insanlar üzerinde çok etkili olmuşlar ve yıllarca bu nakil işlemleri ilerleyememiş. Daha sonra bilimsel gerçekler, değişen değer yargıları, kilisenin bu dogmatik yorumunu değiştirip, organ naklini destekleyen tutum içine girilmesine neden olmuş. Diğer bütün büyük dinler de organ bağışını, organ naklini destekliyor.
Olumsuz ifadeler sadece kişilerin kendi yorumlarıdır.
Organ bağışı ve bu sayede yapılan organ nakli hayat kurtarıyor. Her ne kadar canlı vericili nakille gün kurtarılıyor gibi görünse de uygun verici olmayan kişiler için durum genellikle umutsuz oluyor. Bu nedenle organ bağışının önemi toplumun her katmanı tarafından bilinmeli. Unutmayalım; her insan, her an kendini organ bekler durumda bulabilir. Size en yakın diyaliz merkezine gidip oradaki böbrek yetmezliği hastalarını yakından izlemenizi, bu sürece şahit olmanızı öneririm.
Organ bağışlarının artması, bağışçı listesindeki hastanın hayatında yeni bir ışık olabilir ve hastalarımız yeni bir sayfaya başlangıç yapabilirler.”



