EkonomiGündemÖZEL HABER

Seyyar esnaf, hem kendisini hem de günümüzün değişen alışveriş sistemine dair gözlemlerini anlattı

Keşan’da her hafta Cumartesi günleri kurulan halk pazarının olmazsa olmazları seyyar satıcıları; hem işlerini hem de çok uzun yıllardır çalıştıkları pazaryerini anlattı. Herkesin bir şekilde temas ettiği; ancak yine de kimsenin tanımadığı seyyarlar hem kendilerini hem de alım gücü ile birlikte değişen alışveriş sistemini anlattı.


Her hafta pazara erkenden gelerek tezgah sahipleri ile birlikte yerini alan seyyar satıcılar; yükte ağır pahada hafif ürünler satarak geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Günlük satışlarla evlerine dönen seyyarlar bazen akşam güneş batana kadar, bazense sattıkları bitince evlerine dönüyorlar. Gerek çevre esnafının gerekse de alışverişe gelenlerin olmazsa olmazları arasında yer alırken sudan simite, bazen de ailesiyle pazara gelen çocukların vakit geçirmesi için de oyuncak ihtiyacı onlar tarafından karşılanıyor.
Pandemi ile birlikte değişen ekonomik şartları ve aslında sattıkları çok pahalı olmayan ürünlere olan talebi göz önünde bulundurup toplumun nabzını tutacağını düşünerek bu kez mikrofonu onlara uzattık. Herkesin gelip bir şeyler alarak bildiği ancak kimsenin tanımadığı seyyar satıcılar da kendilerini anlatarak; bize Keşan pazarının ekonomik geçmişini ve şimdisini karşılaştırdı.

“Tezgah almaya kalksam milyarlar yapar”

“Yeni dünya getirdik” diyerek Paşağiyit Caddesi’nde oyuncak satan Sabri Tarakçı 40 seneden bu yana seyyar olarak çalıştığını söyledi. Çocukluk çağlarından bu yana çok farklı ürünün satışını yapan Tarakçı, neden bir tezgah sahibi olamadığını “Hep bu işlerle uğraştım çünkü büyük bir işle baş edemem ki, tezgah almaya kalksam milyarlar yapar. Buna kudretimiz yok; ama seyyarlığa gücümüz var.” diyerek açıklarken, her hafta pazara rızkını almak umuduyla çıktığını söylerken işini şu cümlelerle anlattı: “Günde kaç tane sattığım belli olmuyor, işin durumuna bağlı. 100-150 tane satacak bir durum da olmuyor, 25-30 tane satarım sonra paramı alıp evime dönerim. Amacımız da o zaten, ne alırsam bereket versin. Günlük ne çıkarsa yani. Bizde aylığa veya yıllara göre planlar olmuyor. 50 lira olsun 100 lira olsun alıp çoluk çocuğun rızkını getirirsen ‘Allah razı olsun’ diyorsun; ona kanaat getiriyorsun.”

“Kimseyi almaya zorlayamam”

Pazarda artık eskisi gibi alışverişlerin olmadığını belirten Sabri Tarakçı çocuklarıyla birlikte pazara gelen ailelerin, onlara oyalanmaları için oyuncaklar aldığını; ancak bazı anne-babaların da çocukları istemelerine rağmen geçip gittiklerini belirterek, “Çocuklar geçerken oyuncakları görüyorlar, dikkatlerini çekiyor ve anne babalarından istiyor. Bazıları geçip gitse de kimileri ise varsa parası alıyor. Kıramıyor çocuğu, yada ‘bir dahaki haftaya alırız’ diye gönlünü yapıyorlar çocukların. Ben de kimseye zorla satamam, belki parası yoktur. Maddi gücü varsa alacak.” dedi.

“Değmese de çalışıyoruz”

Yazın sıcakta, kışın ise soğuk ve yağmur altında yaptıkları satışların değerini bulup bulmadığı sorusuna “Değmiyor ama ne yapacaksın?” diyerek karşılık veren seyyar Tarakçı, “Benim babam bana tarla bırakmadı, bir kuru ev kaldı mekanı cennet olsun. Mecburuz. Kiralar altından kalkamayacak kadar, elektrik su derken elde bir şey kalmıyor. Çoluk çocuğu evlendirdik; ama kendilerine faydaları yok. Ben bu sıcağın altında mücadele ediyorum. Ben torunların yanına gidince ‘para var mı?’ diye soruyorlar ‘yok’ deyince de üzülüyorlar. 3-5 lira ellerine sıkıştırınca onlar da seviniyor.
Satışlar çok düşük. Enflasyon kötü. Geçin şartları ağırlaştı. 100 lira artık 10 liranın yerine geçmiş. Zengin de fakir de bunun farkında.” diyerek ekonomik sorunlara dikkat çekerken, halen devam eden koronavirüs salgını için ise “Pandemi yüzünden ileri gidemiyoruz. Okullar bir açılsın işler yerine oturacak diye bekliyoruz. Ondan sonra simitçisi, börekçisi, topçusu herkes ekmeğini alacak. Herkes bıktı. Ben iki kez aşı vuruldum. Herkes aşısını olsun da bitsin artık.” diye konuştu.

“Kimseye muhtaç olmadım, olmam da!”

Pazarda satış yapan seyyarların arasında kadınlar da var. Sattıkları ürünler ile ailelerinin geçimlerinde destek olma çabası içinde olan Hatice Borazan ise 40 sene önce tel sünger ile başlayıp, çocuklarıyla birlikte yaptığı balık satışından sonra dur durak bilmeden kendi ayakları üzerinde durma gayreti ile devam ettiği mısır satışını “Yılmadım” diyerek anlattı ve
“24 yaşında engelli kızım var, eşim kalp krizi geçirdi ben de çalışmaya mecbur kaldım. Yapacak bir şey var mı? Kızımı ikizine bıraktım, babalarıyla birlikte kalıyorlar ben de burada çalışıyorum. Akşamları Cennet Bahçesi önünde gece yarısına kadar mısır satıyorum. Gündüz de yine dışarıdayım. Hiç aylak kaldığım yok.” diye konuştu.
Saatlerce mısır tezgahı başında yaz sıcağına rağmen çalışmaya değiyor mu sorusuna, “Allah bereket versin” diye cevap verip Hatice Borazan sonrasında sözlerine şunları ekledi: “El alemden almaktansa kendim çalışmayı tercih ederim. Başkasına mı muhtaç olayım? Belediyeye mi çıkayım? Kaymakama mı gideyim bana para vermeleri için? Bana ‘Gençsin, çalış’ diyecekler, ben de çalışıyorum. Kendim çalışırım. Kimseye muhtaç olmadım, olmam da. Devlete gitsem bana 100 lira para verecek, beni kuyruklarda tutacak. Belediyeye gitsem 10 yere gönderecek. En güzeli kendim çalışırım kendim yerim. Bu kadar basit. Kendi ekmeğimi kazanıyorum. Kendi ayaklarının üzerinde durmayı bileceksin, hep devletten istemeyeceksin. Bizden daha gariban olanlar da var.”

“Simit için pazarlık yapan da var, her öğün beslenen de..”

Pazarların olmazsa olmazlarını saymak gerekirse listenin başında gıda ihtiyacını karşılaması ile yer alacak olan simitçilerden 30 yıllık esnaf Selçuk Soykurt ise, mesai saatini “Tezgahtaki simitler bitene kadar” olarak tanımlarken alınabilecek belki de en ucuz besin olan susamlı simit üzerinden ekonominin fotoğrafını çekti. Gerek 3 öğün simit yemek durumunda kalanlar, gerek çoklu alışlarda pazarlık edenler, gerekse onu almaya bile parası olmayan kişileri anlatan Soykurt, şu şekilde konuştu: “Eski işlerin %50’si yok desem yeri var. Gerek ekonomik durumlar olsun gerekse de pandemi olsun kötü etkilendik. Aslında bakarsanız her şey pahalı oldu, sadece simit değil. Bugün pazara gitseniz, 10-15 liradan aşağı sebze meyve bile artık yok. Bazı insanlar günde her öğün simit yiyorlar, simitle besleniyorlar. Çünkü bir kişi bugün bir restoranta gitse 30 liradan aşağı para vermeden kalkamıyor, bu simidi yemeye muhtaç kalıyorlar. Simiti 2 liraya satıyoruz, pahalı diyorlar. Aslında bunu bile alamayacak durumda olanlar var. Bazıları pazarlık yapmaya çalışıyor bizimle; ama kimse bir simitten kaç kişinin ekmek yediğini bilmiyor. Un satanı var, susamcısı var, fırıncısı var, satanı var…”












İlgili Makaleler

Başa dön tuşu