GenelGündemKeşan

Keşan’da 1 Mayıs yoğun katılımla kutlandı

Dünya genelinde 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı olarak kutlanan, Türkiye’de ise 2008 yılında “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması kabul edilen; birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü 1 Mayıs, Keşan’da da, 2011 yılından bu yana ilk kez yürüyüş ve mitingle kutlandı.

Keşan Emek ve Demokrasi Platformu’nun düzenlediği yürüyüş, saat 11.40 sıralarında Keşan Atatürk Stadı önünden başlayarak, Anafartalar Caddesi, Tekel Meydanı, İnönü Caddesi güzergahından devam etti ve Cumhuriyet Meydanı’nda sonra erdi.

Oldukça kalabalık bir topluluğun katıldığı yürüyüşün ardından, katılımcılar polis kontrol noktalarından meydana alındı.

Keşan’ın yanısıra, Enez, İpsala, Uzunköprü, Lüleburgaz ve Trakya’nın çeşitli yerlerinden gelen; işçiler, memurlar, sendika, belediye, STK ve siyasi parti temsilcilerinin de yer aldığı miting, 1 Mayıs 1977 Taksim katliamında hayatını kaybedenler ile emek ve demokrasi mücadelesinde kaybedilenler için saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın söylenmesiyle başladı.

Karlıköy’de açılmak istenen maden ocağına karşı çıkan köylüler adına konuşan, Karlıköy halkından Nurten Baltacı Nazlı, köylerinde maden ocağı istemediklerini belirterek, imza topladıklarını ve dava açtıklarını söyledi. Maden ocağının açılması durumunda günde 400 civarında ağır tonajlı kamyonun köyden geçeceğini, halkın yolda bile yürüyemeyeceğini dile getirerek, “Şu andaki yollar bizim kendi araçlarımıza bile yetecek kapasitede değil. Biz köyümüzde maden ocağı istemiyoruz. Suyumuzun, toprağımızın, havamızın kirlenmesini istemiyoruz.” dedi.
Nazlı, bunun için her türlü mücadeleyi vermekte kararlı olduklarını da bildirdi.

Keşan Emek ve Demokrasi Platformu adına hazırlanan 1 Mayıs bildirisini ise DİSK Trakya Bölge Temsilcisi Caner Makasçı okudu.
“Hoşgeldiniz. Keşan bugün çok güzel.” diyerek konuşmasına başlayan Makasçı, “Bugün dünyanın dört bir tarafındaki sınıf kardeşlerimizle beraber, demokrasiye, adalete, özgürlüğe, eşitliğe, barışa ve kardeşliğe dair umutlarımızı ve taleplerimizi haykırıyoruz.” dedi.
Makasçı, okuduğu bildiride şunları dile getirdi:

“Bugün Cumhuriyet Meydanı’nda Trakya’nın dört bir tarafından gelen emekçiler olarak Taksim’de, 1977 1 Mayıs’ında katledilenleri anıyoruz.

Taksim, 1 Mayıs alanıdır. Taksim, unutulmayanların adıdır. Taksim, hesap sorunların sesidir. Taksim biziz. Bizler, işçiler, emeciler, emekliler. Bu ülkenin büyük çoğunluğuyuz. Bizler üretiyoruz, bizler çalışıyoruz. Bizler bu ülkenin tüm değer ve güzelliklerini emeğimizle var ediyoruz ve insanca yaşamayı hak ediyoruz. Ancak bugünlerde değil insanca yaşamak hayatta kalmak dahi giderek zorlaşıyor. İnsanca yaşayamıyorsak bu ülke fakir olduğu için değil Ülkenin kaynakları yetersiz olduğu için değil Ülkeyi yönetenlerin yoksuldan alıp zengine işçiden emekçiden kısıp sermayeye kaynak aktarmayı görev bildiği içindir. Bankalar holdingler, şirketler karlılık rekorları kırarken ekonomik krizin faturasını bizlere kesiyorlar. Çalışanların omuzlarına yüklenen vergiler ve kesintiler artık yeter denecek kadar çok kazançlarımızın yarıdan fazlası vergi dolaylı vergi sgk ve diğer kesintilere gidiyor. Az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi alınıyor. Hatta patronların vergi borçları bir gecede siliniyor.

Dostlar, emekçiler, tüm dünyada işçilerin yaşadığı en büyük sorunlardan birisi, iş cinayetleri ve güvencesiz çalışma koşulları. Türkiye’de 2024 yılında, 1897 işçi, iş kazaları nedeniyle hayatını kaybetti. ILO(Uluslararası çalışma örgütü) verilerine göre işçi cinayetlerinde dünyada üçüncü ülke durumundayız. İşçi cinayetleri, fıtrat meselesi değildir; işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin yetersizliğinin sonucudur. Bunun yanı sıra, çocuk işçiliği nedeniyle 2024 yılında, ülkemizde ne yazıktır ki 71 çocuk hayatını kaybetti. Bu sayı, son 12 yılın en yüksek çocuk işçi ölüm oranıdır. Okulda olması gereken 2 milyon çocuğumuz, güvencesiz çalışma koşullarında yaşam mücadelesi vermeye zorlanıyor. Ülkemizde emekçilerin yoksulluk kıskacında borç batağına sürüklendiğini, çözümü kredi ve borçlanmada aradığını, işsizliğin ise sermaye tarafından emekçilere karşı bir silah olarak kullanıldığını açıkça görüyoruz. Bugün açlık sınırının 27 bin lira yoksulluk sınırının ise 80 bin liralara dayandığı bir ülkede ücretli çalışanların %83 ü 22 bin liranın altında ve bir miktar üzerinde ücretlerle hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Evet, bu demek oluyor ki; asgari ücret artık ortalama ücret oldu. Emekliler ise adeta ölüme mahkûm edildi! Milyonlarca emekli bırakalım yoksulluğu açlık sınırının dahi altında koşullarda yaşam mücadelesi veriyor. Çıkarılmaya çalışılan iklim yasasıyla köylünün, milletin tarım arazileri, ormanları ve meraları piyasacı sermayeye ve ranta peşkeş çekilmek isteniyor. Yıllardır uygulanan plansız tarım politikaları ve artan maliyetler yüzünden de birçok çiftçi ürün yetiştiremiyor, geçinemiyor. Halk olarak gıda güvenliğimiz tehlike altındadır; yoksulluk derinleşiyor, yeterli beslenememe ruhsal bedensel ve sosyal iyiliğimizi tehdit ediyor. Kadınların çalışma hayatında karşılaştığı eşitsizlikler ve zorluklar da giderek derinleşiyor. Kadınların iş gücüne katılım oranı hala erkeklerin çok gerisinde. Ücret eşitsizliği, güvencesiz çalıştırma ve bakım yükü gibi sorunlar, kadınların çalışma hayatındaki yerini daha da zorlaştırmakta ve toplumsal eşitsizliği pekiştirmektedir.

Bugün, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, siyasal ve toplumsal koşullar, her zamankinden daha fazla emeğe, emekçiye, demokrasiye, hukuka ve adalete sahip çıkmayı gerektiriyor. Artan yoksulluk, derinleşen gelir adaletsizliği, temel ve sendikal hakların engellenmesi kabul edilemez. Sendikacı arkadaşlarımıza baskıyı, işçilere parmak sallayan zihniyeti kabul etmiyoruz. Emeğin sözünün kesilmesine izin vermiyoruz vermeyeceğiz! Bütün bu ekonomik ve sosyal baskılara eklenen siyasi baskılar, demokrasimizin temellerini sarsmakta ve halkın iradesine darbe vurmaktadır. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere 30 milyonu aşkın vatandaşın oyunu temsil eden belediye başkanları, Siyasi parti Genel başkanları, seçilmişler, iktidar güçleri tarafından görevden alınarak, yerlerine kayyımlar atanarak halkın seçme ve seçilme hakkı gasp ediliyor. Öte yandan 19 Mart sonrası sürecin ülke ekonomisine verdiği zararın 50 Milyar Doları geçtiği hesaplanıyor. Halkın parasının heba edilmesi, halkı güçsüz kılmak için yoksullaştırma politikaları anlamına geliyor; halkın harap ve bitap düşmesi yolsuzlukları, talan ve rant düzenlerini devam ettirmek istedikleri anlamına geliyor. Emeğini canının önüne koyan halkımızın ürettiği tüm değerleri heba edip, kamu yararı yerine yandaş yararına kullanan siyasal iktidar, yerle bir ettiği cumhuriyetimizin temel değerlerinden sonra ülke ekonomisinin de dibe vurmasını başarmıştır. Bozulan ekonominin tüm yükünü de emekçinin, emeklinin sırtına yüklemiştir. Toplumsal ilişkiler gericilik ve dini referanslar temelinde yeniden düzenlenmeye çalışılıyor. Başta eğitim olmak üzere sosyal adaleti bozucu, laiklik karşıtı uygulamalara her gün bir yenisi eklenirken, kadına ve kadın bedenine yönelik hegemonik zihniyet dikkatlerden kaçmıyor.

Bugün yalnızca emekçilerin değil, bütün yurttaşlarımızın daha adil, daha özgür ve daha eşit bir yaşaması için hep birlikte mücadele ediyoruz. Ülkemizin dört bir tarafında sadece biz işçiler, emekçiler değil; öğrencilerden gazetecilere, kadınlardan sendikacılara kadar her kesim, bu bozuk düzene karşı savaş veriyor. Ülkemizin tüm alanlarında eşitlik, özgürlük sloganları yükseliyor. Gençlik kendi geleceğini inşa etmek istiyor. İşçiler, emekçiler, gençler, kadınlar, emekliler, işsizler! Bugün burada, 1 Mayıs meydanlarında artık iflas etmiş, çürümüş bu düzene karşı omuz omuza durmak için bir aradayız. Bugün bu meydanlarda olan bizler, bu memlekette emeğiyle geçinen, alın teriyle yaşayan milyonlarız. Bizler, zengini daha zengin eden; işçiye, emekçiye yoksulluk, güvencesizlik ve baskı reva gören bu çürümüş düzene ‘Artık yeter!’ diyenleriz!
Biz çalışıyoruz, biz üretiyoruz. Ama ürettiğimiz değerden payımızı alamıyoruz. Emeğimiz, iktidar eliyle bir avuç zengin tarafından yağmalanıyor. Bu ülke, asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği bir ülke oldu. İşçiler, emekliler, gençler sefaletle sınanıyor. Patronlar kârlarını katlarken, biz her gün daha fazla yoksullaşıyoruz. Vergide adalet yok! Gelirde adalet yok! Bizden alıp zengine veren bu düzene karşı emeğimiz için ayaktayız! Bize yoksulluğu, asgari yaşamı reva görenler kaybedecek, refah içinde, insanca yaşam isteyenler kazanacak! Adalet için buradayız! Bu ülkede adalet terazisi kırılmış durumda! Hak arayanlar cezalandırılıyor, Hazine’yi soyanlar, vergi hırsızları, beşli çeteler ödüllendiriliyor. İfade özgürlüğü, grev hakkı, sendikal haklar gasp ediliyor. Gazeteciler, sanatçılar, gençler, kadınlar, seçilmişler yargı sopasıyla susturulmak isteniyor. Bu düzenin adaletsizliğine karşı adalet için ayaktayız! Yargıyı sopa gibi kullananlar kaybedecek, hukuku savunanlar kazanacak! Demokrasi ve Cumhuriyet için buradayız! Demokrasi olmadan ekmek olmaz! Tek adam rejimi, yalnızca özgürlüklerimizi değil, ekmeğimizi de elimizden aldı. İşsizlik büyüdü, hayat pahalılaştı. Ama biz buradayız! Bağımsız, demokratik, laik, sosyal bir Cumhuriyet için buradayız! Cumhuriyet’i emeğin, eşitliğin, barışın ve özgürlüğün cumhuriyeti yapacağız! Kayyum düzeni kaybedecek, halk iradesi kazanacak! Eşitlik için buradayız! Bu düzen, kadınları ucuz işgücü olarak gören, emeğini yok sayan, yaşam hakkını tehdit eden bir düzendir. Kadın cinayetlerinin, nafaka saldırılarının, eşit işe düşük ücretin ve ev içi görünmeyen emeğin normalleştirildiği bu karanlık tabloyu kabul etmiyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz! Şiddetsiz ve tacizsiz, kadınlar için güvenli işyerleri için ILO’nun 190 sayılı sözleşmesini kazanacağız! Kadınların kazanılmış haklarına göz dikenler, kadın mücadelesini bastırmak isteyenler bilsin ki: Eşitlik olmadan adalet, özgürlük olmadan demokrasi olmaz! Kadınları susturmaya, eve hapsetmeye çalışanlar kaybedecek; özgürlük, eşitlik ve hayat kazanacak! Barış için buradayız! Yıllardır süren savaş politikaları, ülkemize acı, yoksulluk ve bölünmüşlükten başka bir şey getirmedi. Bu halk daha fazla kan, daha fazla gözyaşı, daha fazla baskı istemiyor. Halkların kardeşliği için barış içinde bir gelecek, ortak bir yaşam istiyoruz! Emekçiyi birbirine düşürmeye çalışanlar, kardeşi kardeşe kırdıranlar, savaştan nemalananlar kaybedecek; işçilerin birliği, halkların kardeşliği kazanacak, barış kazanacak! Doğa için, yaşam için buradayız! Vadiler talan ediliyor, ormanlar kesiliyor, dereler kurutuluyor. Rant ve kâr hırsıyla yapılan maden projeleri, HES’ler, termik santraller doğayı yok ediyor, köylüyü yerinden ediyor. Sadece bugünümüz değil, çocuklarımızın geleceği de tehdit altında. İklim krizini derinleştiren bu yağma düzenine karşı yaşamı, doğayı, ortak geleceğimizi savunuyoruz! Toprağı, suyu, havayı satanlar kaybedecek; yaşamı savunanlar kazanacak! Geleceğimiz için buradayız! Her türlü ayrımcılığı reddediyoruz! Eşit, özgür, adil ve barış içinde bir yaşam için örgütleniyoruz. Geleceğimizi çalanlara karşı işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar olarak birlikte direniyoruz. Bugün burada 1 Mayıs’ta, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nde bu kürsüden, bu meydandan, sesleniyoruz: Öğrencileri tutuklayanlar, polise yasa dışı emirler verip işkence suçunu işleyenler kaybedecek, direnenler kazanacak! Emeğimiz için, adalet için, demokrasi için, Cumhuriyet için ayaktayız! Biz kazanacağız! Yaşasın 1 Mayıs!”

Konuşmaların ardından miting, Ali Payam ve Bülent Saylam’ın çalıp söyledikleri şarkılar ve katılımcıların halaylarıyla sona erdi.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu