Genel

Keşan tarihinin bilinmeyenleri Bakış Açısı’nda…

Keşan FM’de yayınlanan “Bakış Açısı” programında bu hafta Keşan tarihi konuşuldu.
Onur Şapçı moderatörlüğünde canlı yayınlanan programın konukları Salnâmeler ve Arşiv Vesikaları Işığında Keşan Tarihi kitabının yazarı Dr. Fatma Çalik Orhun ve Keşan Kent Müzesi Koordinatörü Aslı Avcı oldu.
Orhun ve Avcı şimdiye kadar Keşan’a dair az bilinen veya hiç bilinmeyen değerler hakkında konuştu.

“Keşan’da belediyenin tarihi Edirne Belediyesi’nden eski”

Keşan Belediyesi’nin bilinenin aksine 1870 yılında temellerinin atılmış olduğuna işaret eden Fatma Çalilk Orhun, bu tarihlemenin Edirne Belediyesi’nden dahi eski olduğunu söyleyerek, “Bu Keşan’ın kurumsal kimliği açısından son derece kıymetli. Salnamelerde geçtiğine göre Keşan bir köy değil bir kaza olarak var olmuş. Keşan’da bulunan kalenin fethinin ardından çevrede köyler kurulmuş, 17. yüzyıldan itibaren kasaba görünümüne kavuşuyor ve kimliği oturmaya başlıyor. Burada posta dairesi, ticaret odası gibi bir çok kurum ile belediyede bir doktor olduğunu görüyoruz. Bu da şehrin tam anlamıyla bir işleyiş mekanizmasının olduğunu gösteriyor.” dedi.

Rüstem Baba Dergahı

Orhun, kaleme aldığı ‘Salnameler ve Arşiv Vesikaları Işığında Keşan Tarihi’ adlı kitabında Keşan’ın Cumhuriyet Dönemi’ne kadar olan siyasi ağırlıklı panoraması ve istatistiki verileri işlediğini ifade ederek bölge halkı tarafından pek bilinmeyen Keşan’ın bir değeri olan Rüstem Baba Dergahı hakkında şu detayları paylaştı: “Anadolu’ya gelen Horasan erenleri Balkanlar’ın Türkleşmesi konusunda büyük roller üstlendi. Bizim bölgemizde de Rüstem Baba Dergahımız var. Erikli ve Mecidiye arasında bir tepede bulunan Rüstem Baba da gerek Balkanlar’a geçenlerin, gerekse de buraya gelenlerin adaptasyon sağlaması, Türkleşmesi ve İslam dinine geçmesi sürecinde büyük bir paya sahip. Bu konu pek bilinen bir şey değil. Rüstem Baba Dergahı da şu an harap edilmiş durumda. 2018 yılında sit alanı ilan edildi. Buranın Keşan’a ivedi bir şekilde kazandırılması gerekiyor. İnanç turizmi açısında da bu dergah bölgeye değer katacak bir yer.”

Değirmenler, kale, İbrice ve kaçakçılık

Keşan’ın bir simgesi haline gelmiş yel değirmenleri ile ilgili de konuşan Orhun, “Keşan’ın simgesi olan değirmenleri görüyoruz; ama bunların ne olduğunu bilmiyoruz. Hiçbirinin kalıntısı günümüze ulaşmadı. Osmanlı arşivlerinde bu konu üzerinde muazzam belgeler var. Bunlar bile Keşan’ın başlı başına bir tarihi olduğunu bize gösteriyor. Buna göre; Alberto isimli bir İtalyan bir değirmen açıyor ve yenilik katıyor. Bunun yanında Keşan’da bir değirmen sahibinin oğlu, günümüzdeki dış işleri bakanlığı pozisyonunu bırakıp bölgeye geri dönüyor.” derken Keşan’daki kale ve çevre yapıları hakkında şu sözleri kayıtlara geçti: “Keşan’ın ilerleyen dönemlerinde Hersekzade Ahmet Bey tarafından bir vakıf kuruldu. Bunun da bir kalenin sınırları içinde kurulduğunu görüyoruz. Bu belgeler bizim şu an şehir merkezi olarak bildiğimiz yerlerde bir kalenin olduğunu da gösteriyor. Bir de kaçakçılık noktasında çok ünlü olan İbrice Limanı var. Bölgedeki tüccarların burada kaçakçılık yaptığını biliyoruz. Konu hakkında Keşan kadısına İstanbul’dan sürekli olarak ‘Ya burayı kontrol et, yada biz seni alacağız’ diye hükümler gelmiş.”

Yayla kalıntıları

Keşan’ın tarihinin sanılanın aksine daha derin olduğunu ve akademik veriler konusunda çalışmaların devam ettiğini söyleyen Aslı Avcı da görenlerin merakını uyandıran Yayla Sahili’ndeki kalıntılar hakkında konuştu. Burası ile ilgili çok sayıda talep geldiğini söyleyen Avcı, “Yayla Sahili arkeolojik bir sit alanı. Kalıntıları gözle görebiliyoruz, denizin deformasyonu nedeniyle artık bir kısmı suyun altında kaldı. Zamanla şu anda gördüklerimiz de denizin altında kalacak. Bunun için bakanlık ile yazışmalar yapılası gerek, akademik bir çalışma ve kazı yapılması gerekiyor; ama bu bir kurumun üstlenebileceği bir durum değil.” dedi.

“Keşan’ın tarihi mi var?”

Son olarak Müze Keşan’ın vizyoner bir proje olduğunu ifade eden Avcı, “Böyle bir binanın kamuya açılması başlı başına çok büyük bir eser. Ben 2016’da geldiğimde binayı gördüm ve aşık oldum. Müzeler eskiden insana uzak ve soğuk, bazen korkutucu yerlerdi. Artık öyle değil. Müzeler insanların içinde zaman geçirdiği ve şehrin kültür-sanat merkezleri haline geldi. Özellikle de kent müzeleri bunu daha da öne çıkardı. Orası kentin her şeyini anlatan yerler, sadece arkeolojik buluntularda ibaret değil.” derken müze çalışmalarının başladığı il yıllarda kendisine ‘Bizim tarihimiz yok’ diyenlerle karşılaştığını ancak bu algının kırıldığını söyledi.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu